Gamze Alagöz ile “Gurdjieff – Hayat Ancak Ben Olduğumda Gerçektir” Kitabı Üzerine Bir Söyleşi
Çağımızın en ilginç simalarından kabul edilen düşünür, yazar, mistik George Gurdjieff’in hayatını, bir anlamda monografi olarak kaleme alan Gamze Alagöz ile kitabı Hayat Ancak Ben Olduğumda Gerçektir ve Bay G. hakkında konuştuk. Kitap geçtiğimiz yıl Destek Yayınları felsefe serisinde yayımlandı. Düşün-ü-yorum için hazırlanan bu söyleşiyi değerli okurlarımızla paylaşıyoruz.
Gamze Alagöz kimdir, bize kısaca kendinizden bahseder misiniz?
1985’te, İstanbul Bakırköy’de dünyaya geldim. Çocukluğum Fatih Fındıkzade’de geçti. İlkokulu Emin Ali Yaşin’de okudum. Liseyi Davutpaşa Anadolu Lisesi’nde tamamladım. Yazma merakı ilkokulda başladı, çok fazla gözlem yapıyordum. Okulda, sokakta, trende, vapurda insanları izliyordum. Beş yaşında okumayı ve yazmayı çözmüştüm ve daha o yaşta ayna karşısına geçip gazeteleri okuyup haber spikeri taklidi yapıyordum. Çocukken tüm vaktimi ayna karşısında geçiriyor, kılıktan kılığa giriyordum. Bu benim oyunumdu. İlk deneme yazımı 10 yaşında kaleme aldım. Günlük tutmaya da bu yaşlarda başladım.
İlk denememin konusu Richard Bach’ın kitabı Martı Jonathan Livingston hakkındaydı.
Yazmak nasıl bir duygu, neden yazmak?
Kendimi en doğru ifade ettiğim yerin yazı olduğunu düşünüyorum. Yazarken kendimi özgür ve özgün hissediyorum.
Gurdjieff ile nasıl tanıştınız? Onun hakkında yazmaya nasıl karar verdiniz?
Sevgili Metin Bobaroğlu ile adadaki evinde sohbet ederken memleket meselelerine girildi. O sırada benim Gürcü olduğumu öğrenince, bana Gurdjieff’i tanıyıp tanımadığımı sordu. Tanımadığımı söyledim. O zaman Gurdjieff’i araştırmamı istedi. Ben de hemen not aldım. Daha sonra Gurdjieff ile ilgili okumalar yapmaya başladım. Beni öğretisinden ziyade, Gurdjieff’in dünyayı kavrama şekli, “Hakikat şeytanın sırtında da olsa, üzerine binerim” gibi sözleri çok etkiledi. Zamanla aramızda organik bir bağ olduğunu hissettim. Bu da merakımı daha fazla perçinledi.
Gurdjieff’te sizi en çok etkileyen ne oldu?
Bu araştırmalar sırasında beni en çok etkileyen şey Amuderya’da yaptığı gemi yolculuğunda yaşadıklarıydı. Bu yolculuğu öyle bir dille anlatıyordu ki orada spermlerin rahimde yolculuğu ve ovülle buluşmaları metafor olarak kullanılmıştı.
Sizi en çok zorlayan konu neydi?
Beni en çok zorlayan şey kendim oldu. Yani onu anlamaya çalışırken cesaretimi kaybettiğim çok fazla zaman oldu. Konuyu toparlama konusunda üstesinden gelemeyeceğimi düşündüm. Bu kaygıları içimde taşırken Gurdjieff’le bütünleşebilecek bir yol buldum. O ana dek akademik bir çalışmaydı yaptığım. Bu keşifle birlikte Gurdjieff’i içimde buldum. O ana dek zorlanmıştım. Bir olduğumuzu anladıktan sonra her şey kolaydı.
Gurdjieff kitabınız okura ne vaat ediyor?
Okurun kendi yolculuğunda kendi keşiflerine yol açacak keyifli bir rehber ve bir başucu kitabı olduğunu düşünüyorum.
Gurdjieff ile sufiler arasında bir bağ var mı?
Elbette var. Babası zaten bir âşık ozan… Babasıyla yaptığı yolculuklarda sufilerle tanışıyor. Sonraki tüm yolculuklarında görüştüğü rehberlerin çoğu sufi ama asıl temas, Galata Mevlevihanesi’nde oluyor. Orada daha da derinleşmiş biçimiyle sufilikle yolu kesişiyor. Peşine düştüğü kadim bir kardeşlik var ve bu kesişmeyle sufi yolu onda kökleniyor. O da sufiler gibi hakikatin peşinde…
Gurdjieff sizce yeterince anlaşılmış biri mi?
Öğretisi anlaşılmış fakat kendisi anlaşılmamış biri… Bu kitapta da yapmaya çalıştığım şey, merkeze Gurdjieff’i alarak onun gözünden öğretisini yeniden dillendirmek oldu.
Kitabınızı hazırlarken muhakkak Gurdjieff hakkında birçok biyografik bilgi de edinmişsinizdir. Kısaca hem onun içinde bulunduğu toplumdan dolayısıyla aynı zamanda ortaya çıkışına sebep olan zamanın ruhundan hem de bireysel hikâyesinden bize bahsedebilir misiniz?
Onun kendi çalışmaları biraz da otobiyografi niteliğinde… Bir seyahatname gibi yaşadıklarını kaleme almış. İçinde bulunduğu dönem ise dünya için savaş yılları… Avrupa sanayi devriminin eşiğinde, doğu hem kendi mistik dünyasında hem de batı ile alışverişler içinde, bir nevi dünyanın gidişatına direnmeye çalışıyor. Uluslaşma çabaları içinde, siyasal yapılar değişirken, Gurdjieff hakikatin peşinden gidiyor. Savaşlar, sefalet onun için birer engel değil; o, bu durumlardan etkilenmiyor. Onun derdi doğu ile batının bir sentezini kurabilmek.
Gurdjieff felsefesinin (öğretisinin) anahtar kavramları nelerdir?
Felsefe gibi anahtar kavramlardan bahsedemeyiz ama üzerinde durduğu metot ve terimler, kendi ürettiği sözcükler var: Çalışma, kendini gözlemleme gibi… Gurdjieff insanları zorlayan, tetikleyen, sürekli inançlarını alt üst eden biri. Tutunacak hiçbir şeyleri kalmayana kadar onları eksilten bir üstat. Ona dayanmak zor, onu anlamak zor çünkü ölçüye ve biçime gelmeyen bir yapısı var. Bu nedenledir ki kimilerinin şeytanı olurken kimilerinin de tanrısı olmuştur.
Gurdjieff ‘in ilham aldığı ve etkilediği düşünürler kimlerdir?
Olağanüstü İnsanlarla Karşılaşmalar kitabında ilham aldığı insanları anlatıyor. Etkilediği insanlara gelince, aralarında bilim insanları, sanatçılar, yazarlar ve hatta siyasetçiler bile var. Çoğuna kitapta yer vermeye çalıştım.
“Dördüncü Yol (The Fourth Way)” nedir ve Gurdjieff hangi bağlamda bu kavramı kullanmaktadır?
Aslına bakarsanız, böyle bir yolun olmadığını herkesin çalışma sonucu kendisi için dördüncü yolu üretebileceğini söylüyor tam da Gurdjieff.
Kitabı hazırlarken hangi kaynaklara ağırlık verdiniz?
Maurice Nicoll’un Gurdjieff ve Ouspensky Öğretisi Üstüne Psikolojik Yorumlar isimli kitabından, Ouspensky’nin İnsan Gerçeği isimli kitabından, Gurdjieff’in kendi kitabı olan Olağanüstü İnsanlarla Karşılaşmalar bu çalışmanın ana kaynaklarıydı. Bunların dışında kitabın kaynakçasında belirttiğim onlarca makale, tez ve kitaplardan da yararlandım.
Gurdjieff şu an karşınızda olsa ona ne sorardınız?
Bu çok güzel bir soru. Gerçekten merak ettiğim bir soru var aslında. Ona “Neden pancar?” diye sorardım. (Gülüşmeler.)
Okurlarınızdan gelen tepkiler ne yönde?
Geri dönüşler çok olumlu… Keyifli ve hızlı okunduğunu söyleyenler var. Zihin dinlendirici bulanlar var.
Yeni bir çalışma üzerinde olduğunuz duyumunu aldık… Bahsetmek ister misiniz?
Dâvûd-i Kayserî’nin monografisini hazırlıyorum. Bir süredir Carl Gustav Jung’un Kırmızı Kitabı ile bağıntılı Lola’nın Patikası isimli bir öykü kaleme alıyorum. Bir de çocukluk anılarımı yazıyorum. Ayrıca gamzealagoz.com sitesinde şiirlerim ve bazı kısa denemelerim de var.
Başka neler üzerine yazmak istiyorsunuz?
Seyit Ömer Mahallesi isimli bir roman yazmak ve çocukluk anılarımı kaleme almak istiyorum.
Teşekkür ederiz. Son olarak okurlarınızla paylaşmak istediğiniz bir konu var mı?
Bir kurtuluş arzusu içerisindeysek eğer, aslında o zaman bir tuzak içindeyiz. Kurtulacağımız hiçbir şey yok. Kaçtığımız, değiştireceğimiz hiçbir şey yok… Var olduğuna inandığımız an tuzağa düşüyoruz ve asıl kavga o zaman başlıyor. Ama şöyle anlaşılmamalı: Bu hiçbir şey yapmamak değil, herhangi bir kurtuluş ümidiyle değil, nedeni kendimize dayanan bir şey olmalı… Sonucu kendimde gördüğüm bir şeyin nedeni kendimin dışında olamaz.
Siz de fikrinizi belirtin